Kayıtlar

Hayatın Ortasında Küçük Bir Mola

 Yorgun bir günden merhabalar :) Bugün kalem elimde ama nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum. Bayram’da yaptığım o kısa ama anlam dolu İstanbul kaçamağından mı? Yeni işimin hayatıma kattığı koşturmacadan mı? Yoksa hayatımın bir parçası olmaya çalışan o kişiden mi…? İş yerinde tanıştığım, enerjisiyle içimi ısıtan, onun yanında gülmediğim bir anın bile olmadığı o hayat dolu kızdan mı? Ya da yaklaşan doğum günüm için çevremde kurulan planlardan mı bahsetmeliyim? Belki de hâlâ içinde boğuştuğum sınav sürecinden söz etmeliyim… İlk defa hissettiklerimi kelimelere dökmekte bu kadar zorlanıyorum sanırım. İstanbul'la başlayayım… Bayram tatilinde aldığım o kısa nefes, bana ne kadar çok ihtiyaç duyduğumu hatırlattı. Şehrin kalabalığında yalnız kalmak bile iyi geldi. Martı sesleri, simit kokusu, Boğaz’ın serinliği… Her şey aynı gibiydi ama ben farklıydım. Belki de içimde değişen şeyleri fark etmeye başlamıştım. Kendi sessizliğime sığındım o kaçamakta. Ve İstanbul, her zamanki gibi sırrın...
 Çok çok çok tempolu yorucuu bir zaman diliminin içinden çıkamadığım bir fırsatta yazmaya çalışıyorum  Nasıl bir döngü oldu bilemiyorum sanki 10 kolum var gibi her şeye yetişmeye, her dalda olmaya çalışıyorum  Nasıl böyle bir hayatın içinde kendimi buldum bilmiyorum hayat neden planladığımız gibi gitmez ki ben anlamıyorum ya. Yetişemiyorum zamana  Gün içinde yapmam gerekenleri yetiştiremiyorum tutamıyorum zamanı  Çok yorgun , uykusuz, bitkin, zihni dolu, her şeye zaman ayırmaya çalışan bir Cansuyla bu notu ekliyorum buraya 
  Ben Geldim! Uzun ve yorucu bir haftanın ardından nihayet bilgisayarımın başına oturabildim. Cümlelerime “Ben o aydınlık günleri görürüm inşallah” diyerek başlamak istiyorum—her ne kadar bu yazının doğrudan konusu olmasa da, içimde bu dileğin yankısını sizlerle paylaşmak istedim. Bu yoğun haftayı geride bırakırken, kendime ayırdığım bir pazar gününde, içerik üretmek ve yazmak istedim. Konuyu ise, bir otobüs yolculuğu sırasında, camdan dışarıya bakarken düşündüm: Gerçek mutluluk diye bir şey var mı? Otobüs yolculukları bana hep bir tür içe dönüş gibi gelir. Dış dünyadan kopmadan ama kendi iç sesimi de daha net duyabildiğim anlar… İşte o anlardan birinde aklıma şu soru düştü: Gerçek mutluluk diye bir şey var mı? Mutluluğun tanımı kişiden kişiye değişiyor. Kimimiz için sevdiklerimizin sağlığı, kimimiz için başardığımız bir hedef ya da sadece güneşli bir sabah… Ama işin ilginci, o mutluluğu ne zaman yakaladığımızı çoğu zaman fark edemiyoruz. Fransız filozof Albert Camus, m...

Bir Tesadüf, Bir Cümle, Bir Perde

 Bugün garip bir çocukla tanıştım. O yüzden bunu buraya koşup not etmek istedim. Hayatımda gördüğüm en farklı kişiliğe sahip biriyle karşılaştım. Her şey bir sınav sonrası, tamamen tesadüfen başladı. Oturup konuşma imkanı doğdu. Bu konuşma fırsatında tabii ki her zamanki gibi maskemi taktım: Dik durdum, güldüm, sohbet ettim. Konuşmada fire vermeden ilerledim. O da aynı şekildeydi... En azından ben öyle sanıyordum. Her zaman yaptığımı yapıyordum: Gül, sohbet et, enerji dolu gibi görün ve güçlü dur. Ta ki o cümleyi duyana kadar: “Cansu, gülüşlerinde bir kırgınlık var, farkında mısın?” İlk anda yıkılmadım. Yine gülerek, “Hiç de bile, nereden çıkarıyorsun bunu?” dedim. Ama o kararlılıkla devam etti: “Belli etmemeye çalışsan da, bu çok belli.” Şaşırdım. Daha önce kimse bana bunu söylemedi. Daha önce ben anlatmadan kimse, benim gülüşümden bir anlam çıkarmamıştı. Sonra devam etti: “Cansu, çok masumsun. Ve bir o kadar da deli dolusun. Canını hiçbir şey için sıkma.” Bu adam bunları nereden ...

Anlatamadıklarımın Satırları

  İçimde susmayan, kelimelerin bile yetmediği bir ağlama hissi var. Gökyüzünü izlediğim, uykunun gelmediği, kendimi yazarak iyi hissetmeye çalıştığım uzun bir geceden yazıyorum bu satırları. Ne yazacağımı dahi bilmeden yazmaya çalışıyorum, karalıyorum bir şeyler işte bu gecede. Aslında nereden başlayacağımı bilmiyorum… Sustuklarım mı daha ağır gelmeye başladı, yoksa taşıdığım yükler mi, bilemiyorum. Bunları yazarken hala gözümden süzülen yaşlar ve derin bir iç çekiş var. Kalbimin tam ortasında bastırdığım ama bir türlü dinmeyen bir sızı taşıyorum sanki. Her nefeste daha çok hissedilen, kelimelere sığmayan bir acı gibi.  İnsan bazen kalabalıklar içinde bile yapayalnız hissedebiliyor. Ve o yalnızlık öyle bir his ki; anlatmaya çalıştıkça daha da büyüyor. Bu gece başka… Her zamankinden farklı bir boşluk var içimde. Düşünceler susmuyor, geçmiş anılar kafamın içinde dönüp duruyor. Olmuşlar, olmamışlar, söylenmişler ve hep sustuklarım… Sanki her biri ayrı bir yara gibi içimde...

Sessiz Bir Çöküş

 Bugün yağmura yakalandım.  Ama sanki sadece yağmur değildi üzerime yağan. Biriktirdiğim ne varsa içimde, hepsi bir anda çöktü. Yere çöktüm . Kafamı dizlerimin üzerine koydum. Yağmurun sesini dinledim. Islanmak umrunda bile değildi. Ve ağladım. Birinin görmesini istemedim. Sonra kalktım gitmem gereken yere gittim.  Diyeceklerim bugün bu kadar iyi geceler.

Bir Kulaç Hayal, Bir Kulaç Gerçeklik

  Bugün klorlu su yuttuğum, hayalimdeki arabayla göz göze geldiğim ve annemin bana “küçük maganda” dediği günün sonunda, yorgun ama gülümseyerek yazıyorum bu satırları. Sabah erken kalkıp arkadaşımla yüzmeye gitmeye karar verdik. Uzun zamandır yüzmemiştim. Havuza ilk adım attığım an var ya... "Ne kadar özlemişim!" dedim içimden. Suya girer girmez kulaç atmayı da unutmuş gibi hissettim. Nefesim darmadağın, kaslarım sanki kilitlenmişti. Bir kulaç, iki kulaç derken toparladım ama. Nefesimi düzene soktum, kulaçlar yavaş yavaş rayına girdi. Ve tam alışmışken, başladık yarış yapmaya! 😄 Yarışı kazanacağım diye öyle bir inat ettim ki, kaç kez klorlu su yuttuğumu bilmiyorum. Şu an hâlâ boğazım sızlıyor:( O ara biraz dinlenmek istedim, dolabıma gittim, telefonuma bakayım dedim. O sırada annem aradı: — “Otonomi’ye gidiyoruz, araba bakmaya. Sen de gel.” Ben de anında: — “Tamam!” dedim. Ne de olsa araba tutkusu başka bir boyut bende artık. Beni aldılar, yola çıktık. Uzun süredir ...