Ankara Sabahında İstanbul Rüzgarı
Günaydııııınnnn...
Bugün sabahın erken saatlerinde Ankara sokaklarında yürürken bir klarnet sesi çalındı kulağıma. Bir sokak müzisyeni, “İstanbul İstanbul Olalı”yı çalıyordu. Duyduğum bu güzel şarkıyla benim de İstanbul özlemim yola çıktı. Herkes İstanbul’un trafiğinden, hayat pahalılığından, kalabalığından, hatta bir deprem bölgesi olmasından dem vururken…
Benim içimde bambaşka bir İstanbul var. Kalabalığın arasında kaybolmaktan huzur bulan, bir vapurun arka kısmında martılarla göz göze gelip simidini paylaşan, ada yolculuğunda içi içine sığmayan o Cansu var.
Benim içimde bambaşka bir İstanbul var. Kalabalığın arasında kaybolmaktan huzur bulan, bir vapurun arka kısmında martılarla göz göze gelip simidini paylaşan, ada yolculuğunda içi içine sığmayan o Cansu var.
Eminönü’nde yediğim o balık ekmeğin tadı hala damağımda. Öyle sıradan bir balık ekmek değildi sanki Ankara'da hiç yememişim gibiydi :) İçindeki balık değil sadece beni çeken tabi . O anın kokusu, denizin tuzu, kalabalığın uğultusu ve Galata Kulesi’ne uzaktan bakış… İşte hepsi birlikte damakta kalan bir İstanbul lezzeti...
İstanbul’un bendeki yeri çok başka. Nedenini tam olarak bilemesem de huzur buluyorum orada.
Belki de ruhumun ritmini o şehirle aynı tempoda bulduğum içindir.
Kimi şehirler vardır, seni sen eder… İstanbul, benim için öyle.
Bir şiir gibi, bazen hüzünlü bazen coşkulu…
Bir tablo gibi, kimi zaman gri kimi zaman capcanlı…
Ama her zaman eşsiz.
Ah İstanbul…
“İstanbul İstanbul olalı, böyle hüzün görmedi.”
Ama senin hüznün bile başka güzel..
Yorumlar
Yorum Gönder