90’lar Partisi mi Dediniz? Biz Maceraya Gittik :)


Kaybedenler Kulübü’ne giderken enerjimizi de kaybettik galiba diyerek başlıyorum bu yazıya. Çünkü gerçekten... böyle bir gece yaşanmaz, yaşanırsa da yazılır. :)

G’yle uzun zamandır konuşup durduğumuz o 90’lar partisine nihayet gitmeye karar verdik. Günlerce "bu hafta kesin gidiyoruz" deyip ertelemiş, sonunda "bu akşam tamamdır" diyerek büyük bir motivasyonla hazırlandık. Sözde plan basitti: 9’da çık, 12’de dön. Ama kader bizim için bambaşka bir senaryo yazmış meğer...

Akşam 8’de geleceğini söyleyen arkadaşımız, zahmet edip saat 9.30’da geldi. O saate kadar biz G’yle evde tam anlamıyla “düğünlük” hazırlanmış şekilde bekliyoruz. Saç baş yapılmış, elbiseler parıl parıl… Bir noktada dedim ki “Bu çocuk gelmeyecek, otobüsle gidelim en iyisi.” Gittik durağa... tam otobüsü bekliyoruz, telefon çaldı:

— “Geliyorum, bekleyin!”

Yemin ederim geri dönerken içimden “Bu gece olmayacak” diye geçiriyordum. Geri döndük, o sırada saat olmuş 9.30. Oradan Kızılay’a geçtik, M’yi beklemeye başladık. O da 11 gibi geldi. Yani sözde 9’da gidip 12’de çıkacaktık ya... saat daha mekâna varmadan 11’i bulmuştu. :)

Ama bitmedi...

Arabaya bindik, tam "şimdi eğlence başlıyor" diyorduk ki arabanın aküsü bitmiş. Evet, resmen evren bize “Bu partiye gitmeyin” diye işaretler yolluyordu.  Bir taksiye atlayıp, mekâna doğru yollandık.Biz kafaya koyduk artık gidilecekti hahah :)

Kapıya geldik, bizi mini bir güvenlik filmi karşıladı.
— “Arkadaşınız var mı içeride?”
— “Yok.”
Biletlerimizi alırken görevli bileğimize kaşe bastı. Ama ben G’ye dönüp “Kanka bu kaşe görünmüyor ki?” diyorum. O da “Bitmiş herhalde” diyor. Meğer o kaşe mavi ışıkta çıkıyormuş, biz onu bile anlamamışız. :)

İçeri girdiğimizde ortam tam bir 90’lar karmaşasıydı. Retro kıyafetler, disko topları, her telden insan... “İçecek bir şeyler  alalım, geceye ısınalım” dedik. elimde ki bardaktan , daha yudum bile almadan biri geldi, yanlışlıkla çarptı, bardak elimden düştü , kırıldı. Üstüne cam parçası elimde ufak bir kesik yapmış, kanıyor ama hissetmiyorum bile!

Üstüne çocuğun gelip, “Çok özür dilerim, istersen kendi bardağımdan içebilirsin” demesi yok mu? İçimden “Senin ağzının değdiği bardaktan niye içeyim be adam?” diye geçiriyorum ama dışımdan klasik Türk misafirperverliğiyle

— “Sağlık olsun, ben başkasınınkinden içmem”
diyerek durumu kibarca kapatıyorum. Gerçi içimden ona bir içki listesi saydım ama neyse. :)

Sonra hiç tanımadığım iki kız gelip benimle dans etmeye başladı! Hiç konuşmadan, direkt dans..

Ortam gittikçe tuhaflaşmaya başladı. Etrafımıza başkaları da gelince Gamze'yle göz göze geldik, tek cümleyle anlaştık:

— “Cansu kaç, bu ortam sarpa sarıyor!”

Ama itiraf etmeliyim ki dans ettik, kahkaha attık, müziğe kaptırdık kendimizi. Tüm stres, iş güç, dert tasa o ritimde eridi gitti. Geceye ait ne varsa, orada bıraktık sanki. Saat gece 1’i geçerken artık “kaçmamız gerek” dedik. Çıkarken hâlâ kuyruk vardı, insanlar hâlâ geliyordu. Ankara uyumuyordu!

Bir taksi çevirdik, yol boyu kahkahalar devam etti. M taksiciye Ankara’nın gece hayatını soruyor, G rotayı tarif ediyor, ben bir sağa bir sola dönerek "ne yaşıyoruz şu an" modundayım. Eve vardığımızda saat 2’yi geçmişti.

Ve sonra kafamda tek cümle:
“Ne gecedeydik be…”

Ankara gündüz bambaşka, gece bambaşka bir şehir. O gece bizim için bir partiden öte; bol kahkahalı, hafif aksiyonlu, bir o kadar da unutulmaz bir maceraydı. Bazen işler planlandığı gibi gitmez ama güzel anılar genelde en beklenmedik anlarda yazılır. İşte bu da onlardan biri.

Bir başkadır benim memleketim... hele geceleri! :)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Pazar Sabahı Hayallerin Peşinde

Kahveyle başlayan, umutla biten :)

Geçmişe özlem, geleceğe hasret…