Suuss artık, elalem ne der!
“Elalem ne der?”
Belki de çocukluğumuzdan beri kulağımıza fısıldanan, bazen bir nasihat gibi sunulan, bazen açık bir tehdit gibi karşımıza çıkan bu cümle… Farkında olmadan hayatımızın merkezine yerleşiyor. Attığımız her adımı, kurduğumuz hayalleri, almayı düşündüğümüz kararları “elalem ne der?” filtresinden geçiriyoruz. Peki, gerçekten böyle bir hayat yaşanır mı? Daha da önemlisi, yaşadığımız şey gerçekten hayat mı?
Bir defa geldiğimiz bu dünyada, başkalarının hakkımızda ne düşüneceğini hesaplayarak, yapmak istediklerimizi hep erteleyerek geçen bir ömrün sonunda elimizde ne kalır?
Başkalarının beklentilerine göre şekillenmiş bir hayat, gerçekten bizim hayatımız olabilir mi?
Bu sorular insanı daha derin düşünmeye itiyor:
Gerçekten özgür müyüz?
Özgürlük sadece istediğini yemek, dilediğin kıyafeti giymek ya da rahatça konuşabilmekten mi ibaret? Elbette ki değil. Gerçek özgürlük, zihinsel zincirlerimizi kırmakla başlar.
Çoğu zaman farkında bile olmadan üzerimize giydirilen sosyal kalıplar, geleneksel roller, aile beklentileri, mahalle baskısı ya da toplumsal yargılar… Bunların hepsi birer görünmez zincir ve ancak bu zincirleri fark ettiğimizde özgür olmadığımızı da fark etmeye başlıyoruz.
Kendi kararlarımızı verirken ne kadar bağımsızız?
Gerçekten “ben bunu istiyorum” dediğimizde, bu isteğin kaynağı kim? Biz mi, yoksa içselleştirdiğimiz “elalem” mi?
Peki Biz Ne İstiyoruz?
Hayatımız boyunca belki de sormamız gereken en önemli soru şu:
Ben ne istiyorum?
Kendimizi bu kadar çok “başkaları”nın düşüncelerine teslim ettiğimizde, kendi sesimizi duyamaz oluyoruz. Oysa mutluluğun formülü, bu karmaşadan sıyrılıp iç sesimizi yeniden duymakta gizli.
Herkese ve her şeye sağır olmak değil belki ama en azından herkesin sesiyle kendi sesimizi bastırmamayı öğrenmek…
Mutluluk, başkalarının beklentilerini karşılamakta değil; kendi doğrularına sadık kalabilmekte, iç huzurunda, inandığın yolda kararlılıkla yürüyebilmekte.
Bu yol zaman zaman yalnızlık getirebilir, dışlanmış hissettirebilir ama sonunda “kendin” olabilmenin huzuru gelir.
Unutma; başkalarının beklentilerine göre yaşamayı seçtiğimizde, kendi hayatımızın figüranına dönüşürüz. Oysa biz bu hayatın başrol oyuncusu olmaya geldik.
“Elalem ne der?” düşüncesine teslim edilmiş bir ömür, başkasının senaryosunda oynanan bir hayat olur.
Ama kendi iç sesini dinleyerek atılan her adım, gerçek seninle buluşma yolculuğudur.
O zaman sor kendine:
Bugün neyi, gerçekten kendin için yapmak istersin?
Bu yazı, lise sıralarında birlikte büyüdüğüm canım kardeşim G’ye ithafen yazıldı.
Unutma, elalem değil sen kendi hayatının kahramanısın.
Yorumlar
Yorum Gönder